Tiyatro ve sıra oyuncusu Mutlu Güney, Türk oyunculara ilişkin, “Biz romantik bir milletiz. Bizim oyunculuğumuzun içinde his vardır ve duygularımız daha fazla, daha coşkuludur” dedi.İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Fransız yazar Yasmina Reza’nın 1994’te Paris’te prömiyerini yapan “Sanat” oyununda rol saha tiyatro ve sıra oyuncusu Mutlu Güney, Türk oyunculara ilişkin, “Biz romantik bir milletiz. Duygularımız çok yoğun olduğu için bizim oyunculuğumuz güzeldir. Bizim oyunculuğumuzun içinde his vardır ve duygularımız daha fazla, daha coşkuludur” dedi.
42 YILDIR SAHNEDE
Oyunda Cihan Ünal ve Can Gürzap ile aynı sahneyi paylaşan Güney, oyunculuk ve tiyatro sanatına hakkında konuştu. Güney, daha ilk okuldayken “Miki Fare”yi canlandırarak oyunculuğa başladığını, profesyonel olarak da 42 yıldır tiyatro sahnesinde rol aldığını söyledi.
Ailesinde çok sayıda sanatçı olduğu için doğal olarak kendisini sanatın içinde bulduğunu vurgulayan sanatçı, üstat oyuncu Salih Güney ile kardeş olduğunu, oyuncu, yönetmen ve senarist Savaş Başar’ın ise teyzesinin oğlu olduğunu dile getirdi.
TİYATRO BİR MİKROP
Mutlu Güney, tiyatronun kendi yaşamındaki önemine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Tiyatro, bir mikrop ve ben de içine girdim. Ben idealist bir tiyatrocuyum. Konservatuvardan mezun olduktan sonra Bursa Devlet Tiyatrosu’na gittim. Orada 13 sene çalıştım. Oradan Adana’ya geçtim ve Adana Devlet Tiyatrosu’nda 5 sene çalıştım. Türkiye’de tiyatronun devam etmesi için elimizden gelen çabayı gösterdik. Artvin’den Hakkari’ye, Sinop’tan İzmir’e, bir uçtan öbür uca her ili dolaştık. Ülkeyi 7 kere turladım. Tiyatrodan diğer hiçbir şey yapmadım. Sadece tiyatro yaptım. Çocuklar yetiştirdim. Hocalık yaptım. Sonra da İstanbul’a geldim. İstanbul’da da Devlet Tiyatrosu’na devam ettim. İstanbul’a gelince maddi olanaklar azalmaya başlayınca, insan ister istemez dizilere yöneliyor. Dizilere girdim ve onlarla beraber tiyatro yapmaya da hala devam ediyorum.”
Tiyatro sahnesinden geçmeden sıra ve sinemada oynamamak gerektiğini sözlerine ekleyen başarılı oyuncu, “Tiyatrocu olacaksınız ki sinemada ya da dizilerde kendinizi gösteresiniz. Tiyatroda yaşamadan, sahneye çıkmadan bir şey yapılabileceğine inanmıyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
“İNSANI ANLATMAK ZOR”
Oyuncu Güney, sanatın evrensel olduğunun altını çizerek, “Yani bütün insanları ve insani duyguları kapsayan, o duyguları anlatan sanat tiyatrodur. Kin, nefret ve kıskançlık gibi Shakespeare’in ele aldığı duygular, bütün insanlarda var” diye konuştu.
Tiyatronun 6. ana sanat dalı olduğunu aktaran Güney, 5 ana sanat dalının birleşiminden meydana gelen tiyatroda, bire bir ve diri olarak performans sahnelendiği için, izleyenlerin bambaşka yerlere gittiğini kaydetti.
Mutlu Güney tiyatronun, izleyenin beynindeki kılcal damarları açan bir sanat olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: “Her şey sanat olamıyor tabii. Günümüzde artık skeçler de sanat mıdır diye tartışılabilir ama Haldun Taner’in skeçleri başka. Taner, ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’ gibi skeçleriyle vardır ve bunlarla topluma bir şey anlatır. Toplumsal bir neticeye varmak için toplumsal bir olayı anlatmaya çalışır. Bireysel olaylardan yola çıkmaz. İnsanları ilgilendiren toplumsal bir olaya parmak basar. Kişilerin bireysel sorunlarına parmak basanlar topluma bir şey anlatamadıktan sonra benim için sanat değil, gösteridir. Çünkü bir alt yapısının olması gerekiyor.”
Tiyatronun basit bir iş olmadığının altını çizen sanatçı, “İnsanı anlatmak çok zor. Bir insanın karakterini olgunlaştırıp sahnede onu anlatmayı sağlamak çok zor bir şey. Hocalarımız bize derdi ki, ‘Siz daha merdivenden çıkarken biz sizin ne olduğunuzu anlardık’. Nereden anlar derdik. Hakikaten öyleymiş. Biz de sonra hoca olunca anladık. Merdivenden çıkarken daha anlıyoruz şimdi. Çok haklılarmış. İnsanla o kadar yoğun uğraşan bir iş ki insanı derhal tanıyabiliyor. O nedenle de zor bir iş.” ifadelerini kullandı.
“BİR DÖNEMDE 22 KLASİK KİTAP OKUMAK ZORUNDAYDIK”
Güney, kendisiyle aynı devre eğitim görenlerin 5 sene okuduğunu belirterek, “Bizim okuduğumuz zamandaki mektep ile şimdiki arasında çok ayrım var. Biz bir dönemde 22 klasik kitap okumak zorundaydık. Herhangi bir şekilde okumaz ve özetini çıkarmazsak diploma vermiyorlardı. Long Play’de Mozart, Beethoven dinlemek zorundaydık. Kütüphaneden de çıkamazdık arkadaşlarımızla.” dedi.
Tiyatro eğitiminde ekol eğitiminin önemine işaret eden sanatçı, günümüzde ekolün kaybolduğuna dikkati çekerek şunları söyledi:
“Biz ekollüydük. Hocalarımız bizi ekollü mezun etti. Ekolsüz zaten bir yere varamaz ve sanatın devamını sağlayamayız. Şimdi ekol yok. Biz Stanislavski (oyunculuk) metoduyla var olan çalışmaları yapardık. Şimdi diğer türlü yapıyorlar. Saçma sapan şeyler oluyor. Ama çok yetenekli, kendilerini çok iyi yetiştirmiş çocuklar da var. Bizim konservatuvara 16 yaşındaki çocuk da ortaokul mezunu da gelirdi. Çünkü çocukların sesleri 16-18 yaşlarında açılmaya başlar. Onu eğitebilmek için 16 yaşındaki çocuklar alınırdı. YÖK olduktan sonra vaziyet değişti. Gençler, liseyi bitirdikten sonra konservatuvara girmek zorunda kaldı. Mehmet Ali Erbil, Zuhal Olcay, Derya Baykal, hepsi 15-16 yaşında konservatuvara girdi. Çocuk yaşken eğilir düşüncesiyle yola çıkarak yapılmıştı bu uygulama.”
“BİZİM OYUNLARIMIZDA YÜREK VARDIR”
Mutlu Güney, Türk oyuncuların oyunculuklarına ilişkin ise, “Biz romantik bir milletiz. Duygularımız çok yoğun olduğu için bizim oyunculuğumuz güzeldir. Bizim oyunculuğumuzun içinde his vardır ve duygularımız daha fazla, daha coşkuludur. Olaylara daha farklı bakarız. Coğrafi bölgeyle de ilgilidir bu biraz. İngiliz’in soğukluğuyla, İtalyan’ın sıcaklığı arasındaki ayrım gibi bu. Bizim yorumladığımız oyunların hepsinde kalp vardır. Bu da benim hoşuma gidiyor. Ancak oyunculukta teknik olarak zayıf olabiliriz. O ayrı” açıklamasında bulundu.
Üç meşhur ismin rol aldığı Sanat adlı oyun, 6 Mart’ta Kocaeli Sabancı Kültür Merkezi’nde, 16 Mart’ta ise İstanbul Mecidiyeköy ArtıSahne’de sergilenecek.